Bundan önceki yazımda sözün gücünü anlatmış, gerek kendimize söylediğimiz gerekse başkalarının bize söylediği sözlere inanıp, onlarla anlaşma yaptığımızda başımıza neler gelebileceğini açıklamıştım. Bunun devamı olan ikinci anlaşma, “Hiçbir şeyi kişisel algılamama” anlaşmasıdır.
Şimdi bir örnek vermek istiyorum. Sizi caddede gördüğümde, tanımadığım, halde, “Hey, sen bir aptalsın” dersem, bu sizinle değil, benimle ilgilidir. Eğer bunu kişisel algılarsanız, aptal olduğunuza bile inanabilirsiniz. Belki de şöyle düşünürsünüz, “O aptal olduğumu nasıl biliyor? İçimi mi görüyor yoksa herkes ne kadar aptal olduğumu görebiliyor mu?”
Kişisel algılamak, söylenen şeyle anlaşma yapmak, yani ona katılmakla mümkündür. Söylenen şeyle anlaşma yaptığınız anda, zehir vücudunuza yayılır ve Cehennem rüyasının tutsağı olursunuz. Sizin bu tuzağa düşmenizin sebebi, “Bireysel önemlilik” denen şeydir.
Bireysel önemlilik” ya da “Kişisel algılamak” bencilliğin en üst düzeyde ifadesidir. Çünkü “her şeyin kendimizle ilgili olduğunu” varsayarız. Bizi ehlileştiren eğitim sürecimiz esnasında, her şeyi kişisel algılamayı da öğreniriz. Her şeyin merkezinde kendimizin olduğunu düşünürüz. Ben, ben, ben, ben….daima ben! Diğer insanlar, merkeze sizi koyacak, hiçbir şey yapamazlar. Her kes, kendi zihninde oluşturduğu, kendi rüyasını yaşar. Onların rüyaları bizimkinden farklıdır. Bir şeyi kişisel algıladığımızda, onların bizim rüyamızı bildiklerini varsayarız. Ve kendi dünyamızı onların dünyasına empoze etmeye çalışırız.
Durumun son derece kişiselleşmiş gibi göründüğü anlarda bile, örneğin, size isminiz verilerek, direkt hakaret ediliyor olsa bile, yine de sizinle ilgisi yoktur. Onların söyledikleri ve yaptıkları şeyler, dile getirdikleri fikirler, kendi zihinlerinde yaptıkları anlaşmalar doğrultusundadı r. Kişilerin bakış açıları, ehlileştirilme sürecindeki programlamaları ndan oluşur.
Birisi size “Hey çok çirkinsin” dese bile, bunu kişisel algılamayın. Çünkü, gerçek şu ki, bu kişi kendi düşünce, duygu ve inançlarını ifade etmektedir. Bu kişinin sizin için sarf ettiği sözlerle anlaşma yapmak/onlara katılmak, kişisel algılamanızla ilgilidir. Kendinizi önemseyerek, her şeyi kişisel algılamanız, sizi kara büyücüler için, kolay bir av haline getirir. Onların sizi besledikleri duyusal çöplük, artık sizin çöplüğünüz haline gelir. Oysa hiçbir şeyi kişisel algılamadığınızda, cehennemin ortasında bile bu zehirlere karşı bağışıklığa sahip olursunuz. Bu bağışıklık, size ikinci anlaşmanın bir armağanıdır.
Kişisel algıladığınızda, söylenenlerden rahatsızlık duyarsınız ve kendi inançlarınızı savunarak tepki gösterirsiniz. Bu tepkiyle çelişkiler ve çatışmalar yaratırsınız. Küçücük şeyleri bile büyütür, pireyi deve yaparsınız. Çünkü haklı çıkmak ihtiyacını duyarsınız. Sizin haklı, başkalarının haksız olmasını istersiniz. Haklı olmak ve kendi fikirlerinizi onlara dayatmak için büyük çaba gösterirsiniz.
Aynı şekilde, sizin benim için söyledikleriniz, yaptıklarınız, kendi bireysel rüyanızın, kendi anlaşmalarınızın yansımasıdır. Bu fikirlerin benimle bir ilgisi yoktur. Bunun için sizin benimle ilgili düşündüklerinizin, benim için bir önemi yoktur. Sizin düşüncelerinizi, söylediklerinizi, yaptıklarınızı ben kişisel algılamam. Bana, “Miguel sen iyisin” dediklerinde de kişisel algılamam.”Miguel sen kötüsün” dediklerinde de kişisel algılamam.” Siz Mutluyken bana, “Miguel sen bir meleksin” diyeceğinizi, bana kızgın olduğunuzda da “ Oh Miguel sen İblissin, çok kötüsün. Bunları nasıl söylersin” diyeceğinizi bilirim. Her iki halde de söyledikleriniz beni etkilemez. Çünkü ben ne olduğumu/kendimi bilirim. Kabul görmek ve onaylanmak gibi bir ihtiyacım yoktur. Birisinin bana kim ve ne olduğumu söylemesine ihtiyaç duymam. Bana “Miguel, söylediklerin beni incitiyor” da diyebilirsiniz. Ama sizi inciten benim sözlerim değildir. Söylediklerim sizin yaralarınızı kanattığı için incinirsiniz. Sizi inciten daima sizsiniz. Sizi incitmiş olduğumu da kişisel algılamam. Bu size inanmadığım ya da güvenmediğim için değil, sizin dünyayı benden farklı gözlerle, kendi gözlerinizle gördüğünüzü bildiğim içindir. Filmin tümünü zihninizde yaratan sizsiniz, ben değilim. Bu filmde yönetmen de, yapımcı da, baş rol oyuncusu da sizsiniz. Diğer herkes yardımcı oyuncudur. Bu sizin filminizdir.
İnsanları kişisel algılamadan, gerçekte oldukları gibi görebilmeyi başardığınızda, asla onların söylediği ya da yaptığı şeylerden incinmezsiniz. Size yalan da söyleseler bundan incinmezsiniz. Çünkü onların korktukları için yalan söylediklerini bilirsiniz. İnsanlar niçin korkar? Kendilerinin sizin tarafınızdan keşfedilmesinden korkar. Sosyal maskelerinin sıyrılması onlara acı verir.
Siz kendinize güven duymayı öğrendiğinizde, başkalarının size söylediği şeylere inanıp, inanmamayı seçme özgürlüğüne kavuşursunuz.
Kişisel algılamamayı alışkanlık haline getirdiğinizde, sorumlu seçimler yapabilmek için, sadece kendinize güvenmeyi de öğrenirsiniz. Asla başkalarının davranışlarından sorumlu değilsiniz. Sadece kendi davranışlarınızdan sorumlusunuz.
Sizin bakış açınız sizin için kişiseldir. Sizin bakış açınız sizin gerçeğinizdir, başka hiç kimsenin değil. Bu yüzden bana kızdığınızda, kendinizle uğraştığınızı bilirim. Ben sadece kızmanız için size mazeret olurum. Kızarsınız, çünkü korkuyorsunuz, çünkü korkularınızla uğraşıyorsunuz.
Korkunuz yoksa bana kızmanız da mümkün değildir.
Korkunuz yoksa benden nefret etmeniz de mümkün değildir.
Korkunuz yoksa kıskanç yada üzgün olmanız da mümkün değildir.
Korkusuz yaşadığınızda, sevgiyle yaşadığınızda, bu tür duygulara yaşamınızda yer yoktur.
Bu tür duyguları hissetmediğinizde, kendinizi iyi hisseder, etrafınızdaki her şeyi sever ve her şeyin güzel olduğu bir boyutta yaşarsınız.
Don Miguel Ruiz'in Ötesi yayınlarından çıkmış "Dört Anlaşma, Toltec Bilgelik Kitabı" isimli kitabından özetlenmiştir.
Tuncay Erciyes
Sunday, February 03, 2008
Sunday, February 11, 2007
İnsanları Her Fırsatta (İçtenlikle) Övelim!
Diğer kişilerin kendilerine verdikleri değeri yükseltmenin ve onlara kendilerinin önemli olduklarını hissettirmenin dördüncü yolu, mümkün olan her durumda ve olayda (içtenlikle) övmektir! Övmek veya yüceltmek, insanların kendilerini mutlu ve onurlu hissetmelerini sağlayan en emin ve hızlı yöntemlerden birisidir! İnsanları övmek ve onaylamak, onların kendilerine verdiği değeri yükselten, davranışlarını güçlendiren ve bize yardım etmeyi ya da bizimle iş birliği yapmayı arzu etmelerini sağlayan en güvenilir yoldur!
Kişinin kendisine verdiği değerin bir tanımı da, onun kendisini ne derece övülmeye değer bulduğu şeklinde yapılır! Övgü alan bir kişinin kendine verdiği değer sıcak bir gündeki termometrenin civası gibi yükselir! Gün boyunca en azından bir dakikalık övgüler yapalım ve bunun için de insanları doğru bir şey yaparken yakalayalım! Bunu daha fazla yaptıkça, övdüğümüz kişiler kendilerini gitgide daha da etkin ve yetenekli hissedecekler ve övgüye layık oldukları davranışlarını tekrarlama olasılıkları artacaktır!
Olumlu Övgünün Üç Sırrı
Övgü bir sanattır! Büyük liderler, başarılı iş adamları ve mükemmel ana babalar övgüyü doğru biçimde yaparlar! Övgülerimizden maksimum faydayı sağlayabilmek için uygulayacağımız üç tane yöntem bulunur!
Birincisi, övgüyü sıcağı sıcağına yapmalıyız! Bir davranışı veya eylemi ne kadar çabuk översek, etkisi de o denli büyük olur! Bazı şirketler çalışanlarının değerlerini her üç ayda ya da yılda bir defa takdir etme hatasına düşerler! Övgümüzü olay geçtikten çok sonra yaptığımızda, duygular ve gelecekteki eylemler üzerindeki etkisi daha az olur! İşte bundan dolayı, övgülerimizi hemen veya mümkün olan en kısa zamanda yapalım!
İkincisi, belirgin bir şeyi övmeliyiz! Belirli bir eylemi veya davranışı övdüğümüzde, o davranışın veya eylemin tekrarlanması nı garantiye almış oluruz! Övgümüz, bazı insanların yaptığı gibi genel olursa, alıcı üzerindeki etkisi az olur!
Çocuklarımızı överken de aynı prensip geçerlidir! “Sen harika bir çocuksun” demek yerine: “Bu sabah, yatağını yapmada ve odanı temizlemede harika bir iş çıkardın!” tarzındaki belirgin başarılar üzerine yaptığımız övgüler, onların bu davranışlarını tekrarlamaları nı sağlayacaktır! Kural şudur: Tekrarlanması nı istediğimiz şeyleri övelim, övgümüzü sıcağı sıcağına yapalım ve belirgin bir eylemi veya davranışı övelim!
Üçüncüsü, kişileri (mümkün olan her durumda) toplum içinde övelim! Bir insanın hatasını düzeltmek istediğimizde, bunu özel olarak yapalım, ama onu diğerlerinin önünde övelim! Diğer insanların önünde onları ne denli çok översek, kendilerine verdikleri değeri ve itibarlarını o denli artırmış oluruz! İş arkadaşlarının önünde ve büyük bir topluluk içinde yapılan takdirlerin ve verilen ödüllerin, bunu takip eden davranışlar üzerinde büyük etkisi vardır!
İnsanlar para kazanmak için çok sıkı bir şekilde çalışabilirler, fakat daha fazla övgü ve takdir için, yerde sürünmeye bile razı olurlar! Bütün büyük liderler bunun farkında oldukları için, pozisyonlarını n avantajlarından yararlanarak övgülerini cömertçe verebilmişlerdir! Olağanüstü bir şey vardır: İnsanlar, ünvanlar için ölürler! Övgü doğru yapıldığında çok güçlü bir motivasyon aracı olarak devreye girer!
İki Çeşit Övgü Vardır!
Karşımızdaki insanda, “odasını temizlemek” veya “işe vaktinde gelmek” gibi bir alışkanlık geliştirmek istiyorsak, onu, o işi yaptığı her an övmeliyiz! Bu tarz bir övgüye “devamlı güçlendirme” adı verilir! Tekrarlanması nı istediğimiz davranış biçimini devamlı olarak översek, karşımızdaki insan, onu alışkanlık haline getirecektir! Yeni alışkanlık kazanıldıktan sonra da “aralıklı güçlendirme” ye geçeriz! Aralıklı güçlendirme, davranış her üç veya dört kez tekrarlandığında övmemiz anlamına gelir!
Alışkanlık bir kez kazanıldığında, “devamlı güçlendirme” çalışması uygun kaçmayabilir ve motivasyonu olumsuz yönde etkileyebilir! Devamlı övgü, kişinin o işten tamamen vazgeçmesine bile neden olabilir! Böyle bir durumda “aralıklı güçlendirme” uygulamasını yapmak, davranışın kesin olarak tekrarlanması nı sağlar! Böyle davranmak, kişiyi istim üstünde tutmaya yarar!
Söylediğimiz her söze ve davranışalrımıza içtenliğimizi ve sevgimizi de ekleyelim!
Unutmayalım ki;
Kalıcı olan tek şey içtenlikle ve sevgiyle yapılandır!...
Adem Altay
Kişinin kendisine verdiği değerin bir tanımı da, onun kendisini ne derece övülmeye değer bulduğu şeklinde yapılır! Övgü alan bir kişinin kendine verdiği değer sıcak bir gündeki termometrenin civası gibi yükselir! Gün boyunca en azından bir dakikalık övgüler yapalım ve bunun için de insanları doğru bir şey yaparken yakalayalım! Bunu daha fazla yaptıkça, övdüğümüz kişiler kendilerini gitgide daha da etkin ve yetenekli hissedecekler ve övgüye layık oldukları davranışlarını tekrarlama olasılıkları artacaktır!
Olumlu Övgünün Üç Sırrı
Övgü bir sanattır! Büyük liderler, başarılı iş adamları ve mükemmel ana babalar övgüyü doğru biçimde yaparlar! Övgülerimizden maksimum faydayı sağlayabilmek için uygulayacağımız üç tane yöntem bulunur!
Birincisi, övgüyü sıcağı sıcağına yapmalıyız! Bir davranışı veya eylemi ne kadar çabuk översek, etkisi de o denli büyük olur! Bazı şirketler çalışanlarının değerlerini her üç ayda ya da yılda bir defa takdir etme hatasına düşerler! Övgümüzü olay geçtikten çok sonra yaptığımızda, duygular ve gelecekteki eylemler üzerindeki etkisi daha az olur! İşte bundan dolayı, övgülerimizi hemen veya mümkün olan en kısa zamanda yapalım!
İkincisi, belirgin bir şeyi övmeliyiz! Belirli bir eylemi veya davranışı övdüğümüzde, o davranışın veya eylemin tekrarlanması nı garantiye almış oluruz! Övgümüz, bazı insanların yaptığı gibi genel olursa, alıcı üzerindeki etkisi az olur!
Çocuklarımızı överken de aynı prensip geçerlidir! “Sen harika bir çocuksun” demek yerine: “Bu sabah, yatağını yapmada ve odanı temizlemede harika bir iş çıkardın!” tarzındaki belirgin başarılar üzerine yaptığımız övgüler, onların bu davranışlarını tekrarlamaları nı sağlayacaktır! Kural şudur: Tekrarlanması nı istediğimiz şeyleri övelim, övgümüzü sıcağı sıcağına yapalım ve belirgin bir eylemi veya davranışı övelim!
Üçüncüsü, kişileri (mümkün olan her durumda) toplum içinde övelim! Bir insanın hatasını düzeltmek istediğimizde, bunu özel olarak yapalım, ama onu diğerlerinin önünde övelim! Diğer insanların önünde onları ne denli çok översek, kendilerine verdikleri değeri ve itibarlarını o denli artırmış oluruz! İş arkadaşlarının önünde ve büyük bir topluluk içinde yapılan takdirlerin ve verilen ödüllerin, bunu takip eden davranışlar üzerinde büyük etkisi vardır!
İnsanlar para kazanmak için çok sıkı bir şekilde çalışabilirler, fakat daha fazla övgü ve takdir için, yerde sürünmeye bile razı olurlar! Bütün büyük liderler bunun farkında oldukları için, pozisyonlarını n avantajlarından yararlanarak övgülerini cömertçe verebilmişlerdir! Olağanüstü bir şey vardır: İnsanlar, ünvanlar için ölürler! Övgü doğru yapıldığında çok güçlü bir motivasyon aracı olarak devreye girer!
İki Çeşit Övgü Vardır!
Karşımızdaki insanda, “odasını temizlemek” veya “işe vaktinde gelmek” gibi bir alışkanlık geliştirmek istiyorsak, onu, o işi yaptığı her an övmeliyiz! Bu tarz bir övgüye “devamlı güçlendirme” adı verilir! Tekrarlanması nı istediğimiz davranış biçimini devamlı olarak översek, karşımızdaki insan, onu alışkanlık haline getirecektir! Yeni alışkanlık kazanıldıktan sonra da “aralıklı güçlendirme” ye geçeriz! Aralıklı güçlendirme, davranış her üç veya dört kez tekrarlandığında övmemiz anlamına gelir!
Alışkanlık bir kez kazanıldığında, “devamlı güçlendirme” çalışması uygun kaçmayabilir ve motivasyonu olumsuz yönde etkileyebilir! Devamlı övgü, kişinin o işten tamamen vazgeçmesine bile neden olabilir! Böyle bir durumda “aralıklı güçlendirme” uygulamasını yapmak, davranışın kesin olarak tekrarlanması nı sağlar! Böyle davranmak, kişiyi istim üstünde tutmaya yarar!
Söylediğimiz her söze ve davranışalrımıza içtenliğimizi ve sevgimizi de ekleyelim!
Unutmayalım ki;
Kalıcı olan tek şey içtenlikle ve sevgiyle yapılandır!...
Adem Altay
Friday, May 26, 2006
TÜM HATALI ALANLARINI YOK ETMİŞ BİR BİREYİN
1- Bu insanlar, yasamın her yönünü severler, şikayet etmekle ya da olayların daha değişik olmasını istemekle vakit kaybetmezler.
2- Bağımsızlıklarına çok düşkündürler. Aileye güçlü bir sevgi ve bağlılık duymalarına rağmen, ilişkilerinde bağımsız olmaya özen gösterirler.
3- Sevgi anlayışları, sevdiklerine hiçbir değeri zorla kabul ettirmemeyi gerektirir.
4- Onay aramak gereksinimleri yoktur. Övgü ve ödül talep etmezler.
5- Çok acık ve dürüst konuşurlar, çünkü vermek istedikleri mesajları, başkalarını memnun etmek için dikkatli sözcükler arkasına gizlemezler.
6- Gülmeyi ve başkalarını güldürmeyi iyi bilirler.
7- Kendilerini şikayet etmeden kabullenirler. Fiziksel benliklerini, sahteliklerle gizlemezler.
8- Doğal yaşamı takdir ederler. Başkalarına eğlenceli gelmeyen şeylerden zevk alma yetenekleri vardır. Gün batımını izlemek, ya da kırlarda küçük bir gezinti yapabilmek, doğum yapan bir kediyi izlemek onlar için mükemmel bir şeydir ve şükran duyarlar.
9- Başka insanları çok iyi anlarlar ve asla şaşırıp sok olmazlar.
10- Gereksiz kavgalarda asla taraf olmazlar.
11- Hastalık hastası değildirler.
12- Dürüsttürler, asla yalan söylemezler, olayları çarpıtmazlar.
13- İnsanlar hakkında konuşmaz, insanlarla konuşurlar.
14- Titizlik ya da düzenlilik gibi dertleri yoktur, verimli yaşamaya bakarlar. Organizasyon nevrozundan bağımsız oldukları için yaratıcıdırlar.
15- Bu insanların müthiş bir enerjileri vardır. Enerjileri doğa üstu değildir, yalnızca yaşamı ve yasamdaki aktiviteleri sevmelerinin bir sonucudur.
16- Şiddetli bir merak duygusuna sahiptirler. Hep araştırır, yaşamlarının her anini kavramak isterler. Her insan, her varlık ve her olay, daha çok öğrenmek için bir fırsattır.
17- Basarisiz olmaktan korkmazlar, hatta onu sevinçle kabul ederler. Bu insanlar, kendilerine zarar verecek duyguları yok etme ve kendilerine verdikleri değeri artıracak olanları doya doya yasama yeteneğine sahiptirler.
18- Bu mutlu insanlar, asla kendilerini savunma gereksinimi duymazlar. Basitçe ´her şey yolunda, biz yalnızca farklıyız. Anlaşmak zorunda değiliz´ derler. Bir tartışmayı, kazanma ve karsısındakini konumunun yanlışlığına ikna etme gereksinimi duymadan, burada keserler.
19- Değerleri dar değildir. Kendilerini tüm insan ırkinin bir parçası olarak görürler. Daha çok düşman öldürmekten sevinç duymazlar.
20- Kahramanları ya da putlaştırdıkları insanları yoktur. Herkesi insan olarak görür ve hic kimseyi kendilerinden önemli konuma getirmezler.
21- Başkalarının yeteneksizliği nedeni ile kazanmak yerine, zaferi kendi çabaları ile elde etmeyi yeğlerler.
22- Komşularının ne yaptığını fark etmezler, çünkü varolmakla meşguldürler.
23- En önemlisi bu insanlar ´KENDİLERİNİ SEVERLER´. Kendilerine acımak, kendilerini reddetmek, kendilerine öfkelenmek için zamanları yoktur. Elbette sorunları vardır, ama sorunların onları duygusal paralizasyona götürmesine izin vermezler. Tökezleyip düştüklerinde, tekrar ayağa kalkar ve sızlanmadan yasamaya devam ederler.
24- Hatalı alanlardan bağımsız insanlar, mutluluğu kovalamazlar, sadece yasarlar ve mutluluk onları bulur. Gerçekten nadir bulunan insanlardır, onlar için her gün mükemmeldir...
Hatalı Alanlarımız - Dr. Wayne W. Dyer
2- Bağımsızlıklarına çok düşkündürler. Aileye güçlü bir sevgi ve bağlılık duymalarına rağmen, ilişkilerinde bağımsız olmaya özen gösterirler.
3- Sevgi anlayışları, sevdiklerine hiçbir değeri zorla kabul ettirmemeyi gerektirir.
4- Onay aramak gereksinimleri yoktur. Övgü ve ödül talep etmezler.
5- Çok acık ve dürüst konuşurlar, çünkü vermek istedikleri mesajları, başkalarını memnun etmek için dikkatli sözcükler arkasına gizlemezler.
6- Gülmeyi ve başkalarını güldürmeyi iyi bilirler.
7- Kendilerini şikayet etmeden kabullenirler. Fiziksel benliklerini, sahteliklerle gizlemezler.
8- Doğal yaşamı takdir ederler. Başkalarına eğlenceli gelmeyen şeylerden zevk alma yetenekleri vardır. Gün batımını izlemek, ya da kırlarda küçük bir gezinti yapabilmek, doğum yapan bir kediyi izlemek onlar için mükemmel bir şeydir ve şükran duyarlar.
9- Başka insanları çok iyi anlarlar ve asla şaşırıp sok olmazlar.
10- Gereksiz kavgalarda asla taraf olmazlar.
11- Hastalık hastası değildirler.
12- Dürüsttürler, asla yalan söylemezler, olayları çarpıtmazlar.
13- İnsanlar hakkında konuşmaz, insanlarla konuşurlar.
14- Titizlik ya da düzenlilik gibi dertleri yoktur, verimli yaşamaya bakarlar. Organizasyon nevrozundan bağımsız oldukları için yaratıcıdırlar.
15- Bu insanların müthiş bir enerjileri vardır. Enerjileri doğa üstu değildir, yalnızca yaşamı ve yasamdaki aktiviteleri sevmelerinin bir sonucudur.
16- Şiddetli bir merak duygusuna sahiptirler. Hep araştırır, yaşamlarının her anini kavramak isterler. Her insan, her varlık ve her olay, daha çok öğrenmek için bir fırsattır.
17- Basarisiz olmaktan korkmazlar, hatta onu sevinçle kabul ederler. Bu insanlar, kendilerine zarar verecek duyguları yok etme ve kendilerine verdikleri değeri artıracak olanları doya doya yasama yeteneğine sahiptirler.
18- Bu mutlu insanlar, asla kendilerini savunma gereksinimi duymazlar. Basitçe ´her şey yolunda, biz yalnızca farklıyız. Anlaşmak zorunda değiliz´ derler. Bir tartışmayı, kazanma ve karsısındakini konumunun yanlışlığına ikna etme gereksinimi duymadan, burada keserler.
19- Değerleri dar değildir. Kendilerini tüm insan ırkinin bir parçası olarak görürler. Daha çok düşman öldürmekten sevinç duymazlar.
20- Kahramanları ya da putlaştırdıkları insanları yoktur. Herkesi insan olarak görür ve hic kimseyi kendilerinden önemli konuma getirmezler.
21- Başkalarının yeteneksizliği nedeni ile kazanmak yerine, zaferi kendi çabaları ile elde etmeyi yeğlerler.
22- Komşularının ne yaptığını fark etmezler, çünkü varolmakla meşguldürler.
23- En önemlisi bu insanlar ´KENDİLERİNİ SEVERLER´. Kendilerine acımak, kendilerini reddetmek, kendilerine öfkelenmek için zamanları yoktur. Elbette sorunları vardır, ama sorunların onları duygusal paralizasyona götürmesine izin vermezler. Tökezleyip düştüklerinde, tekrar ayağa kalkar ve sızlanmadan yasamaya devam ederler.
24- Hatalı alanlardan bağımsız insanlar, mutluluğu kovalamazlar, sadece yasarlar ve mutluluk onları bulur. Gerçekten nadir bulunan insanlardır, onlar için her gün mükemmeldir...
Hatalı Alanlarımız - Dr. Wayne W. Dyer
Wednesday, December 28, 2005
Sevgi üzerine...
GERÇEK SEVGİ
Sevebilmek yürek işidir.Bu da herkesin başaracağı bir şey değil.Kişi öncelikle kendisini sevebilmeli...Kendi yüreğinde sevgi olan,o sevgiyi paylaşır,büyütmek adına...Sevgide sorgu da olmaz.Ben neden seviyorum diyemezsiniz,demezsiniz.Sevdiğinizi her yönüyle tanırsınız,bilirsiniz öylece seversiniz.Kabul ederek,değiştirmeden,değişmeyeceğini de bilerek...
Kendi canınız gibidir o. Bir yerine bir şey olsa yüreğinizden acı duyarsınız.Gerçek anlamda onun mutlu olması için ne yapabilirseniz yaparsınız.
İçsel dünyasını bilirsiniz,anlarsınız...Sevmek için tensel temas da gerekli değildir.Beyinsel dokunuşlar yeterlidir.Beni seviyor, bana iyi davranıyor diye sevemezsiniz!Çünkü neden gösteremezsiniz...Sevgi karşı tarafın size olan ilgisine de bağlı olamaz...Sevginizi kullanamazsınız,o sizi sevsin diye şekillere giremezsiniz.Sevmek herşeyi sözsüz de anlatır.Tek bir davranış yeterlidir.Sevmek herkese,herşeye bir başkaldırıdır!O yüzden ağırdır,yürekliliktir,cesarettir,emektir!
Gerektiğinde de, ona olan sevginiz için,onu zorlamamak adına hayatından çekilmesini bilmektir...Kendisini sevmeyen bir insanın başkalarına duyduğunu sandığı sevgi hayranlıktan öteye geçemiyor bence.Mutlu olan insan mutlu etmeyi de bilir,eğer ki hem mutsuz hem de sizi mutlu ettiğini düşünüyorsanız bence o maskeli bir haldir,kişi gerçekte iç dünyasını size yansıtamaz ve sadece sizin nelerden mutlu olabileceğinizi öğrenmiştir ona göre davranabilir.
Neden böyle davransın diye düşünebiliriz.Şu var ki siz pozitif enerji veriyorsunuz ve bu da etrafa yayılan bir güç,bundan etkilenip yararlanmak adına bilinçsiz de olsa size uygun davranabilir...Böyle davranmakla da o kendisini aslında sevmeyen,kendinden memnun olmayan kişi,kısa süreli mutluluklar yaşar ama içinde hep bir mutsuzluk vardır.Bunu da eğer dikkatli iseniz anlarsınız,ya da seviyorsanız,emek veriyorsanız...
Eşit sevgiler, tutkudan,hayranlıktan uzak olmalıdır.Kişi bunun ayırımına varabilmelidir.Tutku, tapmaya,tapınmaya kadar gider,bu da sağlıklı ruh hali değildir.Sakat,hastalıklı bir bağımlılık yaratır.Gerçek sevgi böyle olamaz,olmamalıdır da.Hayranlık üstünlük belirtir,oysa sevgi de eşitlik olmalıdır.Kişinin her yönüyle kabul edilip sevilebilmesidir.Ama eksik ya da hatalı olan yanlarını da söyleyebilmektir,tartışabilmektir.
Kendisini seven insanların da aralarında ayrım var aslında.Bazıları kendilerine o kadar hayrandır ki kimseyi layık görmez kendilerine,sevgilerine.Narsistlik durumudur bu.Gerçekte seven insan sevgisini paylaşır,yayar,verir ve alır.Ama kişiyi iyi tanıyabilmek de önemlidir,bu etrafa yaydığı sevgi dolu görüntünün içi boş da olabilir.Evine gidince hıçkırarak ağlamaya da sebebiyet verebilir,kimselere göstermeden...
İnsan dünyası karmaşık.
Anlamak zor.Çağımızın tek hastalığı bence yalnızlık!İnsan tek başına olmaya programlanmamıştır.Büyük bir inatla bunu sürdürmek her çeşit ruhsal bozukluğa,gereksiz alışkanlıklara sahip olmaya yol açıyor.Ve de kendimize,yaptıklarımıza garip gerekçeler bulmaya...
Yalnız ve de mutlu olan insan tanımadım henüz.İşin gerçeği de bu yalnız insanların sevgilerinin gerçekliğine inanmanın zorluğudur.Çünkü, tutunmak,sevilmek ihtiyacı,kişinin gerçek sevgi ayrımını zorlaştırır.
Her çeşit egolardan sıyrılıp gelen sevgiler gerçektir!
O yüzden de zordur...
Sevmek karşılık beklemez.
Ama, karşılığını bulursa büyüyebilir,beslenebilir...
kindaLeda
Sevebilmek yürek işidir.Bu da herkesin başaracağı bir şey değil.Kişi öncelikle kendisini sevebilmeli...Kendi yüreğinde sevgi olan,o sevgiyi paylaşır,büyütmek adına...Sevgide sorgu da olmaz.Ben neden seviyorum diyemezsiniz,demezsiniz.Sevdiğinizi her yönüyle tanırsınız,bilirsiniz öylece seversiniz.Kabul ederek,değiştirmeden,değişmeyeceğini de bilerek...
Kendi canınız gibidir o. Bir yerine bir şey olsa yüreğinizden acı duyarsınız.Gerçek anlamda onun mutlu olması için ne yapabilirseniz yaparsınız.
İçsel dünyasını bilirsiniz,anlarsınız...Sevmek için tensel temas da gerekli değildir.Beyinsel dokunuşlar yeterlidir.Beni seviyor, bana iyi davranıyor diye sevemezsiniz!Çünkü neden gösteremezsiniz...Sevgi karşı tarafın size olan ilgisine de bağlı olamaz...Sevginizi kullanamazsınız,o sizi sevsin diye şekillere giremezsiniz.Sevmek herşeyi sözsüz de anlatır.Tek bir davranış yeterlidir.Sevmek herkese,herşeye bir başkaldırıdır!O yüzden ağırdır,yürekliliktir,cesarettir,emektir!
Gerektiğinde de, ona olan sevginiz için,onu zorlamamak adına hayatından çekilmesini bilmektir...Kendisini sevmeyen bir insanın başkalarına duyduğunu sandığı sevgi hayranlıktan öteye geçemiyor bence.Mutlu olan insan mutlu etmeyi de bilir,eğer ki hem mutsuz hem de sizi mutlu ettiğini düşünüyorsanız bence o maskeli bir haldir,kişi gerçekte iç dünyasını size yansıtamaz ve sadece sizin nelerden mutlu olabileceğinizi öğrenmiştir ona göre davranabilir.
Neden böyle davransın diye düşünebiliriz.Şu var ki siz pozitif enerji veriyorsunuz ve bu da etrafa yayılan bir güç,bundan etkilenip yararlanmak adına bilinçsiz de olsa size uygun davranabilir...Böyle davranmakla da o kendisini aslında sevmeyen,kendinden memnun olmayan kişi,kısa süreli mutluluklar yaşar ama içinde hep bir mutsuzluk vardır.Bunu da eğer dikkatli iseniz anlarsınız,ya da seviyorsanız,emek veriyorsanız...
Eşit sevgiler, tutkudan,hayranlıktan uzak olmalıdır.Kişi bunun ayırımına varabilmelidir.Tutku, tapmaya,tapınmaya kadar gider,bu da sağlıklı ruh hali değildir.Sakat,hastalıklı bir bağımlılık yaratır.Gerçek sevgi böyle olamaz,olmamalıdır da.Hayranlık üstünlük belirtir,oysa sevgi de eşitlik olmalıdır.Kişinin her yönüyle kabul edilip sevilebilmesidir.Ama eksik ya da hatalı olan yanlarını da söyleyebilmektir,tartışabilmektir.
Kendisini seven insanların da aralarında ayrım var aslında.Bazıları kendilerine o kadar hayrandır ki kimseyi layık görmez kendilerine,sevgilerine.Narsistlik durumudur bu.Gerçekte seven insan sevgisini paylaşır,yayar,verir ve alır.Ama kişiyi iyi tanıyabilmek de önemlidir,bu etrafa yaydığı sevgi dolu görüntünün içi boş da olabilir.Evine gidince hıçkırarak ağlamaya da sebebiyet verebilir,kimselere göstermeden...
İnsan dünyası karmaşık.
Anlamak zor.Çağımızın tek hastalığı bence yalnızlık!İnsan tek başına olmaya programlanmamıştır.Büyük bir inatla bunu sürdürmek her çeşit ruhsal bozukluğa,gereksiz alışkanlıklara sahip olmaya yol açıyor.Ve de kendimize,yaptıklarımıza garip gerekçeler bulmaya...
Yalnız ve de mutlu olan insan tanımadım henüz.İşin gerçeği de bu yalnız insanların sevgilerinin gerçekliğine inanmanın zorluğudur.Çünkü, tutunmak,sevilmek ihtiyacı,kişinin gerçek sevgi ayrımını zorlaştırır.
Her çeşit egolardan sıyrılıp gelen sevgiler gerçektir!
O yüzden de zordur...
Sevmek karşılık beklemez.
Ama, karşılığını bulursa büyüyebilir,beslenebilir...
kindaLeda
Subscribe to:
Posts (Atom)